10 Haziran 2008 Salı

Romantizmin Dorukları...

Tecrübe önemli bir şeydir. Kitap dükkanlarının kişisel gelişim reyonlarındaki türlü eser(!) lere bakıldığında pek çok tecrübeli yazarın, insanlara tavsiye, uyarı ya da terbiye niteliğindeki kitaplarının sokak ağızıyla “Boş beleş işler” olduğununa kendi tecrübelerim doğrultusunda kanaat getirmiş bulunmaktayım. Özellikle insan ilişkileri,aşk, romantizim, mutluluk üzerine kurulu bu kitaplardan terbiye edinenlerin, eskiden sırt çantası yerine el çantasıyla okula gelen, beslenme çantasında mutlaka sınıfı kusturacak kadar kokulu bir haşlanmış yumurtası bulunan, ders çıkışı ya da mahalle maçı sonrası bol bol dayak yemiş, kızlarla ilişkileri seksek oynamanın ötesine geçememiş, sümüklü, ağlak, uyuz kişiler olduğunu düşünüyorum.

Büyüyünce de   Tuna Kiremitçi, Haşmet Babaoğlu, Ahmet Altan gibi adamlar olup, aşk odaklı yazılarıyla karı kız tavlayıp, hayattan bir nevi intikam alıyorlar. Bu adamlar yüzünden bahsettikleri konulardan soğuyup, ilişkilerimizde romantizmin doruk noktasını, rakıyı çaktıktan sonra, masadaki kankaların gazıyla aşık olduğumuz kıza ya da eski sevgiliye yazım hatası dolu mesajlar atarak yaşıyoruz.

Buralarda romantizim kanlı olur!

Ne yapalım yani? Biz, eskilerin kızı pastahaneye görütüp, profetorol yerken görme fetişi sona erdiğinden beri nereye gitsek, nasıl yapsak ikilemi içerisinde kıvranıp, yıllarımızı kız afra ve tafrasına heba eden bir kuşağın üyeleriyiz. Bizler, alışveriş merkezlerinde her mağzaya girip askıdaki her elbiseye bakarken onların arkasında mal gibi dikilen, eğlencenin asla içtikten sonra bitemediği gecelerde, onları dünyanın öbür ucundaki evlerine bırakıp, kendi evine güneş doğarken varabilen,onun sevdiği müzikleri ve filmleri seviyormuş gibi yapan, saçına sakalına hep onların istediği gibi şekil veren, En keyifli anlarda mutlaka yapacak başka işleri olduğu için sap gibi bırakılırken hala ümitle arkasından saf saf bakan, İstanbul’un çeşitli noktalarında armut gibi onu bekleyen, huysuzlanma,üşenme,canı sıkılma nedir bilmeyen, anlaşılmaz konularda anlaşılmaz uzunlukta sorgulara maruz kalanlarız. Tüketim ihtiyaçlarının büyük kısmını, kızlara daha güzel gözükmek için saç şekillendiriciler, yine onların rahatça gezip dolaşmaları için otomobil-petrol, stres kontrolü için sigara ve alkollü içecek, uzun sahil yürüyüşleri için havalı spor ayakkabısı ve düşük çenelerin tetiklediği kronik baş ağrıları için çeşitli ağrı kesicilerin oluşturduğu kayıp türk gençleriyiz..

Artık yeter!... demenin asla fayda sağlamamasının, arkasından sövsek bile yüzüne bakınca eriyip gitmemizin sebebi, kanın her seferinde doğru yere hücum edememesinden kaynaklanıyor olabilir. Ata erkil bir toplumuz, ipler erkeklerin elinde diyenlere gülüyor, öldükten sonra bile arkalarından, neden  erkenden öldükleri için bir ton laf söylenecek bizim gibilere romantizim dolu günler diliyorum

Her aptal gibi hep mutlu olamayız. Tadını çıkartın...

Hiç yorum yok: