13 Mayıs 2009 Çarşamba

Beton Etkisi

Altmışlı yaşlarındaki astronot amca, geçen hafta "Hayatta hep çalışmamaya çalış." dedi bana. Kızılderili arkadaşıyla karşımda su bardağından Dimitrakopulos şarabı içerken.
Üstünde Chicago Bulls formasıyla bir konserde göbek atan kafası dumanlı arkadaşım da iki şarkı arasında, "Önemli olan anılar biriktirebilmek. Zaten ölmek için yaşıyoruz. Cebimizde birşeyler olsun giderken." demişti…
Ben nedenlere kafa yorarken, onlar belki sonuçları söyledi bana. Tabi ki ne dediklerini önemsemiyorum. Çünkü Hira dağında kulağıma fısıldamadılar.

Teyzemlerin Kozyatağı’ndaki eski evinin parkında, babamın arabasını çıkartmasını beklerken, beş on santim yanıma çatıdan koca bir beton parçası düşmüştü.
O gün öldüğümü varsayarım hep. Kalan her gün ekstradan benim için.
Beton kafamı patlatıp sektiği yerde yuvarlanırken, annemin hayatının kalanında delirdiğini, babamın aldığı ilaçlarla bile geceleri uyuyamadığını, kuzenlerimin aklından ezilmiş kafamla yerde yattığım kanlı fotorafın hiç silemediğini, teyzemin yıllarca beni hemen arabaya bindirmeyen babamı suçladığını… düşünürüm.

Boncuk diye tekir bir kedim vardı Kuzguncuk’taki evimiz bahçesinde. Damağı mühürlü müymüş neymiş. “Peygamberin kedisinin soyundan bu kedi.” demişti annemin metafiziğe duyarlı bir arkadaşı. Öleceği zaman gelince gider, ölüsünü de bize göstermezmiş. Öyle de yapmıştı. Bir zaman kayboldu gitti.

Neden yaşadığımı bilmediğim zamanlarda bununla motive oluyorum. Bir kaç santimle elime tutuşturulan ikinci şansımı, kaybolup gidebilmek için saklıyorum. Parçalara ayırmadan, kabuk bağlamayacak yaralar açmadan. Kimseden izin almadan…