27 Ağustos 2008 Çarşamba

Amor Fati

Dedemin evinin önüne arabayla yanaştığımızda, babam nedendir bilinmez, tek başına gidip evde mi değil mi diye bakmak istedi. Yağmur da yağdığı için itiraz etmeyip annemle arabada bekledik. Kapıyı çaldı. Açmayınca cebindeki yedek kilitle içeri girdi. Arka koltukta daha yere basamadığım için salladığım ayaklarıma bakıp içimden bu anı hiç unutmayacağım diye geçirdim. Bazen olur…

Evde kimse yokmuş. Babam bizi eve bıraktı. Sonra tek başına çıktı..

Dedemin yalnız yaşadığı Kuzguncuk’taki evine arada bir annem ya da teyzem uğrar, bir ihtiyacı var mı diye kontrol eder, biraz para bırakırlardı.
Tek gözü kör olduğu için taktığı güneş gözlüğüyle hatırlıyorum onu. Baklava desenli hırkasını, gri kumaş pantalonunu, biryantinli beyaz saçlarını, cızırtılı sesini…

Cenaze evinde kadınların ellerinde dua kitapları, birbirine sarılıp ağlamalarından sıkılmış, sırtını kapı krişine yaslamış, yan gözle arada bir mutfakta ocaktaki çayın durumuna bakan teyzemle bir an göz göze geldik..Benim de durumdan memnun olmadığımı anlayıp gözüyle içeri git istersen der gibi işaret etti. Çaktırmadan eğilip, koltuğun arkasından salona süzüldüm. Erkeklerin çoğunlukta olduğu evin salonuna çökmüş sigara dumanı gözlerimi yaksa da, uzun koltuğun dibinde köşeye bir yere oturdum. Babamı yanındakilere kısık sesle birşeyler anlatırken gördüm .
Kapıyı açıp eve girince bir koku gelmiş burnuna. Mutfağa doğru yürümüş. Dedemi görmüş. Yerde yatıyormuş, ağzında burnunda kan varmış. Mutfak masasının üstünde, yarım çay bardağı rakısı başında duruyormuş. Bize durumu belli etmemek için biraz beklemiş, kendini toplayıp dışarı çıkmış…
Ayaklarımı karnıma çekip oturduğum koltuğun köşesinde, gözüm halıdaki garip desene daldı. Bütün halıyı dolaşan labirent benzeri yoldan oluşan bir desen . Gözümle bu yolu takip ederken aklım başka bir yere gitti. Başka bir hayatın sonuna.

Mutlu son herkes için aynı.
Arkasında iz bırakmaya çalışanların hiç bitmeyen gayretlerini izliyorum. Güçlendikçe artan hırslarını, yaşlandıkça saklamaya çalıştıkları çaresizliklerini. Boşuna yaşanmış bir hayatın hiç mi anlamı yok ? Başarıların hep küçük ve önemsiz, mutlu anların kısa süreli olduğu bir hayat. Çizikler, düzeltmeler, uyarılarla dolu. Notlarımı kontrol etmem için okulda elime tutuşturulan yazılı kağıtlarım gibi...

Ben hayatım boyunca o anı hiç unutmadım. Dedemin içerde ölü yattığını biliyordum. Babamın arabaya dönüp bize yalan söyleyeceğini de. Annemin nasıl hiç bir şeyin farkında olmadığına şaşırmıştım.
Merak edenlere sonra ne olacağını da anlatayım. Öldüğümde o arabanın içine geri döneceğim. Babamla annem arabadan inecekler. Yağmurdan kıyafetleri sırılsıklam olmuş yaşlı biri direksiyonun başına geçecek. Kocaman, bomboş bir hayatın bittiğini o an farkedeceğim. Babamın omzuna yaslanmış annem dışardan bana bakarken belki ilk defa kendimden utanıp, sıkılacağım. Beni anlayabilmesini dileyeceğim. Aynadan bana bakan şöförün tek gözünün kör olduğunu anladığımda, beraber labirent benzeri bir halı deseninde yolculuğa çıkmış olacağız.